BEYAZ GECELER - FYODOR DOSTOYEVSKİ

“Dosteyevski’nin tatsızlığı, Freudyen tarz komplekslerden muzdarip bireylerle uğraşıp durma monotonluğu, insan asaletinin başına gelen trajik olayların içinde debelenip durması… Tüm bunları takdir etmek zor.” demiş en tanınmış eseri Lolita adlı roman olan Vladimir Nabokov. Dostoyevski'nin eserlerini her ne kadar takdir etsem de Nabokov bu söyleminde pek de haksız sayılmaz. Neredeyse bütün eserlerinde onun bu kompleksli kimliğinin yansımalarını görebiliriz. Gerçekten de zeki olduğu için utanan Dostoyevski, çoğu eserinde baş karakterini yerin dibine sokar, tam da göklere çıkaracakken biraz daha dibe batırır. Yıkım dolu bir ailede büyümesi, ailesini henüz çocukken kaybetmesi, idam sırasında cezasının hapis ve sürgün cezasına çevrilmesi ve bundan sonra devam eden hastalıkları ve kumar bağımlılığıyla birlikte kızının ölümü Dostoyevski'nin o dönemde müthiş eserler yaratmasına neden olmuştur diye düşünüyorum. Karamazov Kardeşler, Suç ve Ceza, Yeraltından Notlar... Bütün eserlerinde Dostoyevski'nin yaşamından kırıntılar görebiliriz.
Dostoyevski'nin Beyaz Geceler adlı kısa öyküsünde de onun içindeki aşk düşüncesi ve romantizm fikrini açıkça görebiliriz. Nastenka ile yazarın arasındaki aşkın yapaylılığına ve öykünün sonunun oldukça trajik olacağına adeta inandırır bizi. Onun birkaç eserini okumuş biri bu düşünceye kolayca varabilir. Zaten öyküyü çekici kılan da bu iki insanın sonunda birlikte olmaması, Nastenka'nın yaptıklarına rağmen yazarın asla kin tutmaması, bir gelecek ümidiyle dostluğu bile kabul ederek ona aşkında yardım edecek kadar vurgun olmasıdır.
Betimlemeleri oldukça başarılı olmasına rağmen öykünün içinde gereksiz ve sıkıcı bulduğum birkaç kısım var. Yazarın öyküde gezdiği sırada Petersburg'un çeşitli yerlerinde olanları anlatması ve betimlemesi oldukça sıradan. Bu esnada tek ilgimi çeken sarı boyalı evlerin yazara oldukça itici gelmesi ve ona Çin bayrağını anımsatması idi.
Kendi kafasında aşkın tanımını yapmış; bizlere de öyle güzel sunmuştur ki, aşkın ve sevginin bu şekilde olduğuna inandırmıştır adeta. İkilinin diyalogları her ne kadar ağır bir yazılı dil gibi verilse de, ben bunu mantık hatası olarak değil birbirine benzeyen iki insanın günlük konuşmaları olarak yorumladım.
Diğer eserleri kadar başarılı olmasa da zaman kaybı asla değildir. Uzun süre akılda kalacak nadir ve orijinal öykülerden bir tanesidir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DUHA KOCA OĞLU DELİ DUMRUL HİKAYESİ

PAZAR GÜNLERİ - SAİT FAİK ABASIYANIK

DURDUM