UZAKTA BİR YERDE


Sırtımda koca bir çanta, yanında matım ve uyku tulumumla beraber bu ıssız ve çorak arazinin üzerinden geçiyordum. Benimle birlikte toprağın üzerinde belli bir ritimle yürüyen otuz dokuz kişi daha... Kim bilir kaç kişi daha geçip gitmiştir buralardan; toprak hep aynı kalmış. Ufak bir pencereden içeri sızan ışık gibi yüzüme çarpan güneş yerini gri ve soluk bulutlara bıraktı. Yavaşça ve birer birer saçlarımın arasından kafama düşen yağmur damlaları kamp yerine uzaklığımızı hatırlattı. Artan yağmur kuşların sohbetini bitirmeye yetti. Bir tepeden diğerine çıktıkça artık sadece kendi sesimi ve kalp atışlarımı duymaya başladım. Sonunda kamp yerine vardığımızda yağmur dinmiş, kuşlar cıvıldaşmaya başlamıştı tekrar. Ağaçların arasından havaya kalkan toprak kokularının içinde çadırlarımızı kurmaya başladık. Bütün çadırların kapıları kamp ateşine bakacak şekilde kuruldu. Soğuk gecelerde çadırları sıcak tutacak ateşin gece nöbetlerinden sonra güzel bir uyku çekmeye yardımcı olmasını umuyorduk. Büyüyen kamp ateşinin etrafında soğuk havayla kurumuş toprağın üzerinde oturarak kumanyalarımızı yemeye başladık. Hiçbir yemek annemin yaptığı güzel yemeklerin yanında yarışamasa da uzun bir yürüyüş sonunda doğanın kalbinde karın doyurmak gibisi yoktur. Bu şölenin arkasından zorlukla ısıttığımız çayımızı yudumladıktan sonra sabah nöbetine uyanabilmek için soğuk ve tatlı bir uyku için çadırıma girdim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DUHA KOCA OĞLU DELİ DUMRUL HİKAYESİ

PAZAR GÜNLERİ - SAİT FAİK ABASIYANIK

DURDUM